Google
 

3 Mart 2008 Pazartesi

Ahde Vefa!.. Yılmadan, Bozulmadan...

“Andolsun, Allah (cc) size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O’nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğimiz (zafer) size gösterildikten sonra siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah müminlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır” (Al-i İmran, 152)
Büyük mücadeleler insanlık tarihi boyunca büyük badirelerden geçirilen, türlü zorluklarla sınanan bir karaktere sahiptir. İnsanlığın yaşamında köklü değişiklikler yapacak inkılabî hareketlerin hedeflerine ulaşmaları için geçirilen çok çetin imtihanlar, sonuç itibariyle lehte nihayet bulacaktır. Bu hak veya batıl çizgide tüm oluşumlar için böyledir.
Siyonist globalizmin bu gün yeryüzünde hüküm ferma olmasının temelinde, öncelikle hedeflerine samimi bir şekilde inanmış olması gelir. Akabinde ise, inanılan hedefe kilitlenerek bütün gücüyle çalışması... 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde 258 kişilik Yahudi delegasyonunu toplayan Teodor Herzel isimli Yahudi gazeteci toplantıda “Kısa ve uzun vadede 3 adımlı büyük karar” alınmasına öncülük etti. 100 yıllık plan ve program yaptılar. İlk hedef olan 50 yıl içerisinde Filistin bölgesinde bir İsrail devleti kurmak amacını yerine getirmek için bu çalışmanın alt yapısını gerçekleştirmek üzere İtalya’da profosörlük yapan Emanuel Karasso görevlendirilince evini, makamını, her şeyini terkederek Filistin bölgesine gitti ve orada çalışmalarına başladı. Bu ve benzeri gayretler 1945 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla neticesini verdi.
Albert Einstein’ın dünyada o devrin en büyük fizikçisi olduğu halde kapı kapı dolaşıp İsrail Devleti için para toplaması, Helena Robinson’un “Büyük İsrail” için tüm iş hayatını düzenlediğini ifade etmesi, “Büyük gayeler için yüksek gayretler ortaya koymak gerektiğini” gözler önüne sermektedir.
Kuvveti hak sebebi sayan bu bozuk anlayışın yeryüzündeki negatif tesirlerini elimine etmek ve tüm insanlığı kuşatacak bir “Saadet Düzeni” kurmak amacıyla yola çıkmış çok kutlu, yüce bir oluşumun Allah (cc)’ın vaadi olan güzel günlere ulaşma gayretleri devam edip giderken, saadet ikliminin çiçeklerinin kokuları burunlarımızı okşamaya başlamışken tam bu esnada gösterilen yılgınlık, dünyevileşme, emir hakkında çekişmeler yüreklerimizi dağlıyor, sızı veriyor. Ne oluyoruz, ne değişti! Allah mı değişti?(Haşa) Cennet ve Cehennem, bunu haketmek veya düçar olmanın şartlarımı farklılaştı? İbadet, Cihad gibi hizmetlerin Kur’an perspektifindeki konumları ve değerlerimi başkalaştı?..
Hayır, herşey aynı! Peki, neden böyle? Bunun cevabı açık: Öncelikle, büyük gayelerin himmetleri de büyük olacaktır. Büyük himmetler için cidden zor sınavlara tâbi tutulmak gerekecektir. Tevbe 16’da denildiği gibi “ Yoksa siz zannetiniz mi ki kendi halinize bırakılacaksınız. Allah içinizden cihad edenleri Allah(cc) ve Rasulü’nden ve müminlerden başkasını dost edinmeyenleri bilmeyecek? Halbuki Allah(cc) bütün yaptıklarınızdan haberdardır” hükmü gerçekleşecek, samimi duygularla ancak mantığı yüksek ideallerin tahakkuku için Rabbinin rızasını kazanmak amaçlı yola çıkanlar mümin topluluğundan başkasını dert edinmeyenler ve diğerleri yarışacaktı.
Zayıf karakterli, korkak tıyniyetli, basit amaçlı, dünyalık dertli, sonsuzluk körü olmak yada Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar Aliler, Sad bin Ebu Vakkaslar, Talha bin Ubeydullahlar, Usameler, Mus’ablar olmak... Ya dünya ve Ahiret saadeti yolunda yürümek yada ateş çukurunun dibinde develenmek! Aslında tüm olgular bu merkezde belirginleşmiş oluyor.
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Kısacık bir imtihan diyarıdır. En büyük meselemiz ise iman eden kimseler olarak bu hidayet nimetini haketmeye çalışmaktır. Öyleyse servet, şehvet, taht, şöhret gibi tuzaklara kapılmadan sadakatimizi bozmadan, tuttuğumuz eli bırakmadan yolumuzdan yürüyeceğiz. Gelişen olumsuzluklar, (zalim anlayışların planları) mutlaka boşa çıkacak, zira tüm olaylar müminlerin lehinde olarak Allah(cc) tarafından özel olarak planlanır. Şer olarak gördüğümüz şeyler, inşaallah sonuç itibariyle hayra inkılap edecektir.
Dünyaya yeniden gelmek ve tekrar imtihan edilmek gibi bir şık yok. En önemli meselemiz, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından kendimizi kurtarmaktır Herşeyi bir kenara koyup akıl ve vicdan rehberliğinde “Allah’a Koşun” emrine sadık kalacağız. Saçlarının her telini davası için ağartmış, kendisini insanlığın saadetine adamış gül yüzlü sevgiliye verdiğimiz ahde, vefa göstereceğiz. Yılmadan, yorulmadan, bozulmadan, kokuşmadan vargücümüzle... Biz saatlerimizi zafere ayarladık...Sadık ZORLU

Hiç yorum yok: