Google
 

3 Mart 2008 Pazartesi

Kur'an Ahlakını Yaşamak

İçinde yaşadığımız toplumda son derece çarpık bir ahlak anlayışı vardır. İnsanın ruhundaki bencil tutku ve hırsların bir ürünü olan bu ahlak anlayışı, insanları; kibirli, bencil, alaycı, küstah, acımasız, kaba ve zalim olmaya yöneltir. Herkes, kendi yükselişini sağlamak için diğer insanları ezmek gerektiğine inanır ve bunu her fırsatta uygular. Oysa Allah, yarattığı insana böyle bir ahlakı yaşamasını tavsiye etmemiştir. Aksine Kuran’da insanlara; asil, mütevazi, güvenilir, şefkatli, fedakar, olgun ve içli olmaları emredilir.
Dünyada ve hatta tüm kainatta hiçbir şey tesadüfen olmaz. Kuran’da bildirildiğine göre, Allah ‘... Her işi evirip düzenler...’ (Enam Suresi, 59). Meydana gelen bütün olayları yaratan, idare eden, bu olayların başlarının ve sonlarının nasıl olacağını tayin eden Allah’tır. Bütün olayları meydana getiren Allah’tır. Bu nedenle, yaşanan her olayda mutlaka müminler için bir hayır vardır. İnsanın dünyada olup biten her olayın bir deneme olarak yaratıldığını unutması, tevekkülsüz bir tavır göstermesine neden olur. Cahiliye toplumunda sık sık duyulan ‘neden böyle oldu, keşke böyle olmasaydı’, ‘işler yolunda gitmiyor’, ‘mahvolduk’, ‘bütün işler ters gidiyor’, ‘şöyle yapmasaydım böyle olmazdı...’ ve bunlara benzer pek çok şikayetçi ifadelerin altında yatan ahlak anlayışı işte yine bu tevekkülsüzlüktür.
Tevekkülsüzlüğün kesin sonucu ise sıkıntı ve mutsuzluktur. Hikmetini düşünmedikleri için aleyhlerinde gibi görünen en ufak bir durumla karşılaştıklarında hemen şikayet etmeye başlarlar. Bunun sonucunda da sürekli olarak huzursuz, mutsuz ve sıkıntılı bir hayat yaşarlar. Oysa insanın üzerine düşen Allah’ın kendisi için yarattığı her andan razı olmasıdır. Ters gidiyor gibi görünen olaylar meydana gelse de, güzel ahlakta ve Allah’a sadakatte kararlı davranması gerekir. En önemlisi yaratılış amacının zaten tüm bunlarla denenmek olduğunu unutmamalıdır. Kuran’da emredilen güzel ahlakı yaşayan kimseler, bu tür olaylarda gösterecekleri sabrın ahirette kendilerine bir güzellik olarak döneceğini bilmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşarlar. İşte bu nedenle, mümin için tek güvenip dayanılacak dost, Allahtır. Tek vekil O’dur. Müminin üzerine düşen, olaylar karşısında sadece Allah’ın istediği tepkileri vermek, sebeplere sarılmak, sonucunu ise Allah’tan beklemektir.
Allah, inanmayanların yeryüzünde yaratılmış olan delilleri görmeden geçip gittiklerini söyler. Müminin farkı ise, Allahın yarattığı delilleri görebilmesidir. Mümin, çevresindeki her incelikte Allah’ın kudretini ve sanatını görür, O’nu tesbih eder ve O’na yakınlaşmaya yol bulur. Allah Kuran’ın bir çok yerinde “düşünmez misiniz?”, “düşünenler için deliller vardır” ifadeleriyle müminlere tefekkürün önemini vurgulamaktadır. Ayrıca üzerinde düşünmek için Allah sonsuz malzeme yaratmıştır. Gördüğümüz, farkına vardığımız herşey, Allah’ın bir tecellisi ve delili olduğuna göre, göklerde, yerde ve bunların aralarında bulunan herşey bizim tefekkür vesilemizdir. Bir ayette şöyle denir:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.’’ (Al-i İmran Suresi, 191)

Hiç yorum yok: