Google
 

3 Mart 2008 Pazartesi

Allah�ın Kadrini Gereği Gibi Takdir Edemeyenler

İNSANLARIN bazıları sorulduğunda Allah’a iman ettiklerini söylerler. Ancak Allah’ın en güzel sıfatları üzerinde düşünmez, Allah’ın kadrini hakkını vererek takdir edemezler. (Enam Suresi, 91) Allah bu gerçeğe Kur’an’da şöyle bir örnekle dikkat çeker:
De ki: “Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir?
Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: “Onlar şüphesiz iman etmezler.”
(Yunus Suresi, 31-33)
Andolsun onlara: “Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu akletmiyorlar. (Ankebut Suresi, 63)
Rabbimizin yukarıdaki ayetlerde de bildirdiği gibi, insanlar akıllarını yalnızca Allah’ın varlığına iman edecek kadar kullanmakta, ancak Allah’ın sıfatlarını düşünmemektedirler. Çünkü Allah’ın sıfatlarını düşündüklerinde Rabbimizden şiddetle korkup sakınacak ve O’nun Kur’an ayetlerinde bildirdiği gibi yaşamaları gerektiğini kavrayacaklardır. Bu yüzden de insanların bir kısmı bu gerçekleri anlamaya hiç yanaşmazlar. Bu insanlar düşünmemenin var olan gerçekleri değiştirmeyeceğini, kendilerini de sorumluluktan kurtarmayacağını düşünemeyecek kadar akılsızdırlar. İşte bunun temel nedenlerinden birisi, bu insanların Allah’ı gereği gibi tanımamalarıdır.
Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edememeleri
Bediüzzaman Said Nursi’nin de bir eserinde bildirdiği gibi “Kur’an-ı Hakim mürşidimizdir, üstadımızdır, İmamımızdır, her bir adapta rehberimizdir.”
Bu sebeple Allah’ın varlığına inanan bir kişi, O’nun gücünü ve sıfatlarını Kur’an ayetlerinden gereği gibi öğrenebilir. Fakat cahiliye insanları böyle yapmazlar. Onlar Allah’ı çevrelerinde anlatılanlara ve kulaktan dolma öğrendiklere göre düşünürler. Bu yüzden de büyük bir çoğunluğu çarpık bir Allah inancına sahiplerdir. Örneğin bahsi geçen bu insanlar Allah’ın “kullarını bağışlayan”, “onlara merhamet eden”, “esirgeyen” sıfatlarını düşünürler, ancak inkarda direnen kullarından “intikam alan”, “azap eden” sıfatlarını düşünmezler.
Halbuki Allah sonsuz adalet sahibidir ve nasıl samimi iman edenlere rahmet ediyorsa, suçlulara da en adaletli cezayı verecektir. Söz konusu insanlar ise bu gerçekleri görmezden gelerek, kendilerini kandırmayı tercih ederler. Allah Kur’an’da insanlara kendisinden korkup sakınmalarını emretmiştir:
… Ey temiz akıl sahipleri, Allah’tan korkup-sakının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 100)
Kendi heveslerini tatmin etmek için vicdanlarını kirletenler ve her türlü ahlaksızlığı rahatlıkla yaptıktan sonra bir karşılık görmeyeceklerini sananlar ise hem dünyada hem de ahirette çok büyük bir hüsrana uğrarlar. Allah bu gerçeği bizlere Kur’an’da çok çarpıcı bir örnekle bildirmiştir: Semud halkı Allah’ın azabını kendilerinden uzak gören bir akılsızlık içindedir ve bundan dolayı da her türlü ahlaksızlığı yapmaktadır. Ancak ummadıkları bir anda Allah’ın azabı ile karşılaşırlar. Allah bu gerçeği Kur’an’da şöyle bildirir:
Semud’a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi. İman edenleri ve sakınanları ise kurtardık. Allah’ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: “Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?” Dediler ki: “Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürülüyorsunuz.” “Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.” “İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız.” Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 17-24)
İşte Semud kavminin akıbeti Allah’ı kendi zanlarına göre değerlendiren, “gerçekleri anlamazlıktan gelerek körlüğü hidayete tercih eden” akılsız insanlara çok önemli bir ibret niteliğindedir.
01.12.2002, Gülay PINARBAŞI, Milli Gazete

Hiç yorum yok: