Google
 

3 Mart 2008 Pazartesi

Kur'an'a Göre "Din" Çok Ciddi İştir

Genelde insanlardaki bir yanlış kanı; ufak tefek bazı hayırlar yapılır, kolay tarafından bazı ibadetler de usulen yerine getirilirse ve çok kötü işler yapılmaz, günahlar da alışkanlık haline getirilmezse insanlar cennete girerler. Çünkü bu kanı sahiplerince sadece çok şerli, kötü ve lanetlik insanlar cehenneme girerler. Bu anlayışa göre insanlar için cennete girmek normal, cehenneme girmek ise istisnai bir durumdur.

Halbuki bu, tamamen sapkın bir düşünce ve büyük bir yanılgıdır; çünkü gerçek bunun tam tersidir. Cennete ancak müstesna insanlar girecekler, cehenneme ise insanların çoğu girecektir! Çünkü Kur’an’a göre cennete girmek çok büyük bir başarı ve çok büyük kurtuluştur. İnsanların pek azının ancak bu büyük başarıyı göstereceği ve bu büyük kurtuluşa ereceği ayetlerde de hadislerde de kesin ifadelerle bildirilmektedir. Bu arada hemen şunu ifade etmek gerekiyor; çünkü çok önemlidir: Bu ifade ettiğimiz gerçek karşısında bir insanın hemen yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılarak, “Öyle ise alimlerden, şeyhlerden, müftülerden, vaizlerden, imamlardan ve ünlü dini kişilerden bana sıra gelmez; onlarla yarışamayacağıma göre bu benim başarabileceğim bir şey değil” şeklindeki yanlış bir kanaate kesinlikle varmaması gerekir. Bilinmelidir ki bütün insanların, cenneti kazanma imkânı, fırsatı ve güçlüğü eşittir. Yani bir meyhanede garsonluk yapan bir kişi ile bir camide imamlık yapan kişinin cenneti kazanabilme zorluğu, fırsatı eşittir. Hatta bir evliyanın cehenneme düşme tehlikesi de her an bir şekilde yarıştan elenebilecek bir maratoncu gibidir. Bütün mesele; Allah’tan korkmak ve rızasını kazanmak için azmetmekten ibarettir. Bunun için herhangi bir kişinin hayatının herhangi bir anında Rabbine yönelmeye niyet edip karar vermesi ve gereğini yerine getirmeye azmetmesi yeterlidir. Mutlak adalet sahibi olan Allah, cehennemden kurtuluş ve cennete girme başarısını kimileri için kolay, kimileri için zor yapmış değildir. İsterse insan hiç Allah adının bilinmediği, anılmadığı bir toplumda yaşasın, isterse Mekke’de yaşasın bu güçlük ve imkânın eşitliği değişmez. Mesela, hiç peygamber ve kitaptan haberi olmayan bir insan, Allah’ın varlığını ve birliğini düşünerek idrak etse, bu onun kurtuluşu için yeter. Ancak bir sahabi, bir tek konuda Peygamber’e (sav) itiraz etse ve sonunda tövbe etmese kurtuluşa eremez. Yine bunun gibi, bir din alimi az bir şirk ve az bir nifaktan tepetakla gidebilir. Bu hususun altını çizdikten sonra, gelelim cennete girmenin sıradan bir başarı, cehennemden kurtulmanın ise hiç kolay bir iş olmadığı gerçeğine.
Yüce Allah Ahzâb Sûresi 72. Ayetinde bakın ne buyuruyor: Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da, onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalim, çok cahildir. Görülüyor ki HAK DİN’in mensubu olmak göklerin, yerin ve dağların yüklenemeyeceği kadar ağır bir yüktür, büyük bir sorumluluktur. Bu yükün, bu sorumluluğun ağırlığını, önemini hissedememek ise gaflettir, korkunç bir aldanıştır. Unutulmamalıdır ki insanın cennete girmesi “olsa da olur olmasa da” şeklindeki bir keyfi tercih değildir; çok büyük bir ihtiyaç ve mecburiyettir. Çünkü cennet, nasıl sonsuza kadar muhteşem bir nimet ve şölen, büyük bir mutluluk ise; cehennem de o derecede dayanılmaz bir azap ve ıstıraptır.
Cenneti hak etmenin ve cehennemden kurtulmanın, başka bir ifade ile “emaneti yerine getirmenin” niçin bu kadar zor olduğunu da Ahzâb Sûresinin yukarıya aldığımız ayetini takip eden 73. ayet açıklamaktadır: Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Cenneti kazanmanın niçin büyük bir zafer olduğunun, cehennemden kurtulmanın niçin büyük bir kurtuluş olduğunun hikmeti, nedeni işte böyle açıklanıyor. Ayette görüldüğü üzere bu yarışta elenip kaybedenlerden olmanın iki nedeni gösteriliyor: NİFAK ve ŞİRK. Nifak içindeki erkeklerle kadınlar, şirk içindeki erkeklerle kadınlar AZABLANDIRILACAK! Demek ki nifak ve şirk, insanlar arasında çok yaygın bir şey... Nedeni de önceki ayette, “Çünkü o çok zalim ve çok cahildir” şeklinde belirtilmiştir. Buradaki “cehalet”, Hakkı tanımamak, bilmemek; zulüm ise bile bile hevai nefsine uyarak, batıla dalarak kendisine kötülük etmektir.
Evet, nifaktan ve şirkten kurtuluş hiç kimse için; ne alimler, ne şeyhler, ne veliler için....asla kolay değildir. Bu tehlike, ölünceye kadar istisnasız herkes için vardır;c kimse bundan asla emin olamaz. Nifaka ve şirke düşme tehlikesinden bir kimsenin emin olması, zaten yarışı kaybetmesinin en belirgin belirtisidir. Çünkü yarışta olduğunun bilincinde olan bir kişi, asla yarışı kaybetme korkusunu ipi göğüsleyinceye kadar içinden atamaz. Bu endişeyi bir yana bıraktığı an yarışı kaybeder. Korku, endişe, sıkıntı ve üzüntüden tam olarak kurtulmanın yeri ancak cennettir. Evet; cennete girmek bir yarış sonunda gerçekleşir ve ancak ipi göğüsleyenler girebilir. Başarı ise insanın kendisini bu yarışa adaması ile mümkündür. Ancak yine de insanın çabası buna yetmez ve mü’minlerin hatalarından sonra tevbelerini Allah kabul edip, onları affederek cennetini ihsan edecektir. Demek ki temel mesele, hakiki bir imandır. Bu ise nifak ve şirkten arınmakla olur.
Madem ki insanların emaneti yerine getirememelerindeki nedenler olarak ayette gösterilmişler; o halde NİFAK ve ŞİRK konusu üzerinde biraz durmak gerekir. Önce hemen şunu ifade edelim ki biz, günümüzde Harun Yahya külliyatı okunmadan, nifak ve şirkin kâmil anlamda tanınabileceğini sanmıyoruz. Bir şeyi tanımadan da, ondan korunmak imkânsızdır. Allah’ın her şeye yeten mutlak gücüne, her şeyi her an varlıkta tutan sonsuz ve kusursuz yaratmasına, her şeyi kuşatan ilmiyle baştan belirlediği şekilde takdir buyurmasına, Allah’ın mutlak hakiki varlık, insan ve diğer yaratılmışların ise bir görüntü ve imgeden ibaret olduğunun şuuruna varmadan, kişi nifak ve şirkten kolay kolay kurtulamaz. Diğer bir ifade ile şirkten ve nifaktan kurtulmak için yüce Allah’ı tanıyıp iyi takdir etmek gerekir. ŞİRK ve NİFAK, Yüce Allah’ı gereği gibi takdir edememekten ve dinini bilememekten kaynaklanır. Çünkü ŞİRK, Yüce Allah’a bir bühtan ve Rububiyetine ihanettir. NİFAK ise, Allah’ın dinine bir bühtan ve müminlere ihanettir.
Peygamberimiz (sav) bir hadisinde, ümmetinin yetmiş küsur gruba ayrılacağını ve sadece bir grubun “fırka-i naciye”, diğer bir versiyonunda “hizbusselamet” olacağını ifade buyurmuştur. Necat ve selâmet eş anlamlı olup kurtuluş demektir. Demek ki cehennemden kurtulup cennete girebilecek olan her asırda bir tek gruptur. İslam’da tefrika çıkaranlar, mümin topluluğunu bölenler inanç itibariyle nifak içindedirler; Hak dine bühtan etmeden de bunu yapamazlar. Allah’tan başkalarının da rızasına talip olanlar; Allah’tan başkalarından da kokanlar ise şirk içindedirler. Allah’a iftira atmadan şirk koşulmaz. Şirk ve nifak içinde olanların dinleri, ibadetleri batıldır. Bir Hadiste de “Mümin topluluğundan bir karış dahi ayrılan dalalettedir” buyrulmuştur. İşte böylece insanların büyük çoğunluğu çok cahil ve çok zalim olduklarından, Yüce Allah’a iftira edip şirk koşarlar ve O’nun Hak dinine iftira ederek nifak çıkarırlar. İnsanların pek azı ise bu cehaletten ve zulümden uzak kalarak büyük kurtuluşa ererler ve Allah’ın rızasını, cenneti kazanırlar.
Şirk ve nifak, cehennemin insanlarla dolmasının asıl nedenidir. Şirk ve nifaktan uzak kalmadan, büyük kurtuluş imkânsızdır. Bu takdirde ise cennet asla ulaşılmayacak bir hayaldir. BEDİÜZZAMAN Said Nursi; “Cennet ucuz değil; cehennem gereksiz değil” diyor. Ne doğru diyor; değil mi? Onun için siz siz olun; Allah’ın ve Resulü’nün bildirdiklerine, BEDİÜZZAMAN gibi azim sahibi şahsiyetlerin beyanlarına itibar edin. Asla ne idüğü belirsiz, hümanist müsvettelerinin ucuz reçetelerine itibar etmeyin. Yoksa yanarsınız; bu işin şakası yok.
Burada itiraza vesile edilebilecek bir husus var ki, onu da açıklığa kavuşturup konuyu noktalayalım. “İslam kolaylık dinidir; ne hakla böyle zorlaştırıyorsunuz?” sorusu... Evet, hiç şüphesiz İslam kolaylık dinidir. Ancak bu kolaylık, amellerde, yani ibadetlerin yerine getirilmesindedir; iman ve itikatta, takvada, ihlasta, ihsanda ve güzel ahlâkta değildir. Bunlarda taviz de olmaz, kolaylık da. Bunlar ne ise odur. İslam’ın emirlerini yerine getirirken ise, gereksiz şekilde zorlaştırmak doğru değildir. Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerde kolaylık esastır. Yani “ef’al-i mükellefin” olarak sayılan; farz, vacip, sünnet, helal, haram, mekruh, mübah, müfsit gibi yükümlülük ve sorumluluklarda güçlük değil kolaylık esastır. Ancak şirkin, nifakın, yalanın, hilenin, bühtanın, kibrin, ihanetin, kalleşliğin, riyanın... zerresi bile hoşgörülemez.Harun YAHYA

Hiç yorum yok: