Google
 

3 Mart 2008 Pazartesi

Şeytanın Duygusallık Oyunu

Hayatı boyunca sorumluluk almaktan kaçarak yaşamaya alışmış bir insanı düşünelim. Sadece kendi yiyeceği , içeceği, geleceği, evi, arabası, sahip olduğu mallar ile ilgilenen bir insan...Etrafında gerçekleşen olaylar, dünyanın dört bir yanında süre giden zulümler, haksızlıkla akıtılan kanlar, yaşanan acılar, çekilen açlıklar onu hiç ilgilendirmez. Yeryüzünün kargaşa, kaos, düzensizlik, bozgunculuk ve türlü haksızlıklar ile dolu olması onu hiç rahatsız etmez. Haksız yere öldürülen insanların, yiyecek bir parça ekmek dahi bulamayan çocukların varlığına aldırmaz.‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ şeklinde sapkın bir bakış açısına sahiptir; sadece kendini düşünür, kendi için yaşar.

Toplumda bu tarz insanlara sık sık rastlamak mümkündür. Böyle yaşadıkları takdirde rahat edeceklerini, dertten, tasadan uzak, huzur içinde olacaklarını düşünen insanların sayısı çoktur. Oysa başka insanlara zulmedilen, haksızlık yapılan, acı çektirilen bir ortamda kişinin kendi başının derdine düşmesi, hiçbir şekilde vicdana sığmayacak bir davranıştır.
Böyle bir dönemde her insanı bekleyen büyük sorumluluklar vardır. Açlık çeken, haksız yere yurtlarından sürülen zavallı insanları, yine haksız yere öldürülen, katledilen kişileri bulundukları durumdan kurtaracak güçlü bir imana herkes sahip olabilir. Yeryüzünü bu durumdan kurtarmaya çalışmak, akıl ve vicdan sahibi her insanın üzerine düşen bir sorumluluktur.
Siz bu satırları okurken ‘peki ama ben ne yapabilirim?’ diye düşünüyor ya da ‘benim yapacağım şeyle ne olabilir ki?’ diyor olabilirsiniz. Ama herkesin böyle dediğini bir düşünün...Bu durumda yeryüzünde kötülüklere karşı iyiliği savunan tek bir kişi dahi kalmazdı. Oysa her dönemde iyiliği savunan insanlar olmuştur. Bu kişiler korkusuzca öne çıkmışlar, iyiliği yeryüzüne yerleştirmeye ve onu ayakta tutmaya çalışmışlardır. İşte bu kişilerin temel özellikleri Allah’tan korkmaları, vicdanlarının sesini dinlemeleri, son derece cesur ve atak davranmaları, sorumluluk almaktan korkmamalarıdır.
Dünyanın dört bir yanına yayılmış olan zulüm ve haksızlıkların yerine iyiliği, güzelliği ve adaleti yerleştirmek için gerekli olan en önemli şey, hak bilinen yolda ‘cesur’ adımlar atmaktır. Belki de ‘insanlara iyiliği tavsiye etmek için cesur olmaya ne gerek var?’ diye düşünüyor olabilirsiniz. Oysa cesaret, kötülüğün yeryüzünden kaldırılmasını isteyen insanların en çok ihtiyaç duyacakları şeylerden biridir.
Cesaret ve kararlılığın ‘iyiliği emretme, kötülükten men etme’ konusunda ne kadar önemli olduğunu anlamak için, peygamberlerin ve yaşamlarını Allah yolunda hizmete adamış müslümanların kötülüğe karşı verdikleri mücadeleleri hatırlamak gerekir.
Bu konuyu düşünmek, asırlardan beri iyiliği savunan her hareketin birileri tarafından durdurulmaya çalışıldığını fark etmek ve olayın ciddiyetini kavramak açısından etkili olacaktır.
Kuşkusuz tarihin her döneminde dünyaya iyiliğin, güzel ahlakın, barışın ve huzurun hakim olması için çalışan insanların yanı sıra, insanları haksız yere öldüren, yurtlarından süren, yeryüzünde ahlaki dejenerasyonu yaygınlaştırmaya çalışan, zayıf olanı ezmeye, böylece kendini yüceltmeye çalışan çok sayıda insan yaşamıştır.
Nasıl ki müslümanların hedefi güzel ahlakı insanlar arasında yaygınlaştırmaksa, bu kişilerin hedefi de kötülüğü tüm dünyaya yaymaktır. Bu nedenle, iyilik yönündeki her faaliyeti durdurmak istemelerine şaşırmamak gerekir. Tarih boyunca yaşananlar da hep bunu göstermiştir. Güzel ahlakı tavsiye eden peygamberler ve onları izleyen müminler her dönemde baskı altına alınmaya çalışılmışlar, çirkin ve asılsız iftiralarla, çeşitli sindirme yöntemleriyle engellenmek istenmişlerdir.
Ama bu noktada yeryüzünde iyiliğin, huzurun, güzel ahlakın yerleşmesini istemeyenlerin hiç bilmedikleri ve hiçbir şekilde kavrayamadıkları ilahi bir sır tecelli eder: Müslümanlar her zaman, ‘ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır ’ (Saffat Suresi, 173) ayetinin işaretiyle inanmayanlara galip gelirler. Bu, Allahın vaadidir. Allah kendi yolunda cesaret ve kararlılıkla mücadele edenleri bu dünyada inkarcılara karşı mutlaka galip getirir, ahirette de samimi çabalarının karşılığında onları cennetine koyar. Allaha güvenen, O’nun emrettiği güzel ahlakı yaşama ve yaşatma konusunda kararlı davranan herkes Allah tarafından sonsuz nimetlerle ödüllendirilir. Kim peygamberlerin ve samimi müminlerin gösterdikleri cesareti ve kararlılığı gösterir, doğru yolda yılmadan ilerlerse, bu durumda cennettekilerden olmayı umanlardan olabilir. Allah bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cehd edenler(çaba harcayanlar); işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 218)

Hiç yorum yok: